Saturday, October 23, 2010

28'lerin TÜRKÜSÜ

Moskovaya cephe yetmiş kilometreden az
Yayan 12 saat,
Uçakla 10 dakka,
Ve haritanın üstünde bir buçuk santim.
Haritanın üstünde kar yok
Rüzgar yok,
Gece gündüz yok, ölen yaşayan yok
İnsan yok.
Harita kaat,
Harita resim.
Haritanın üstünde cephe Moskova’ya bir buçuk santim.
Ve karın yağdığı toprağın üstünde yetmiş kilometreden az.
Karın yağdığı toprağın üstünde fakat
Dövüşüyor ölüme karşı pırıl pırıl bir hayat.
Ve düşman
İnanılmayacak kadar uzak:
Yepyeni bir insan boyu uzak Moskova’dan.
41 yılı Kasım ayının on altısı.
On üçü zırhlı 50 tümen,
3000 top,
ve 700 uçak
Moskova’ya bir kerre daha saldıracak.
Plan:
Bolşevik başkentini sarmak iki yandan
Ve kuzeyde ve güneyde derinliğine dalıp
Ve şehri tutan partizanları parça parça çember içine alıp
Yok etmek.
Hitler, tank sayısı bakımından üstün durumdadır.
Tank
önemli alettir inkar eden yok.
Fakat bizde insanlar kullanır tankları
Onlarda tanklar insanları.
Tankların kullandığı insanlar
Bir yaz sabahı başlamışlardı yürümeye.
Saçları taranmış ve üniformaları şıktı.
Yürüdüler kanayarak, yürüdüler iki mevsim boyu
Ve bir kış gecesi cennet karşılarına çıktı.
Ama artık
Ne saçları taralı, ne üniformaları şık.
Yarı bellerine kadar kar içinde
Ve boyunlarına gömülü başları,
Uzamış traşları
Ve alınlarında pafta pafta çatlamış deri.
Moskova’yı fethe gelen ordu
Yaralıydı, açtı, üşüyordu.
Omuzlarında kadın eteklikleri
Ve eldiven diye çocuk çoraplarına kadar
Her ısıtabilen şeyi zorla çekip almıştılar.
Ve karşıda cennet.
Ara yerde fakat
O bitip tükenmeyen
O aklar giymiş kızıl şeytan sürüsü.
Etrafta uçsuz bucaksız bembeyaz ova.
Karşıda cennet,
Karşıda Moskova, Moskova,
Açlığın, kanamanın, soğuğun sonu,
Moskova, Moskova
yakıncacıktı.
Moskova bir kaloriferdi,
Moskova bir kilerdi,
Moskova bir kuştüyü yastıktı.
Musluklarda kaynar sular.
Mağazalar kürkle dolu.
Süngünün ucuyla kilidi kır:
En ısıtan, en yumuşak deri sırtındadır.
Adım başında havyar,
Adım başında sucuk,
Ve tereyağlar dağlar gibi.
Sonra yastık, yatak
Ve karnı tok
Uyumak.
Artık ne baskın, ne cephe, ne partizan.
Uyu
Uyan
Isın
Ye.
Uyu
Uyan
Isın,
Ta ki yakılmadık bir gram kömür
İçilmedik bir kadeh votka kalmasın.
Sonra harp bitsin artık
Ve dönülsün:
Kahraman.
Moskova’yı fethe gelen ordu
Yaralıydı, açtı, üşüyordu.
Ve bir hayvan içgüdüsüyle
karlı bir ovada kalan
yaralı, aç ve üşüyen bir hayvan
bir hayvan içgüdüsüyle
gözü dönmüş, başı önde, kuyruğu gergin,
sıcağa ve yemeğe kavuşabilmek için
dövüşüyordu.
Dövüşüyordu: tüyleri diken diken
Ve Moskova tehlikedeydi her şeye rağmen.
41 yılı Kasım ayının on altısı.
Volokolamsk şosesinde karın üstünde
Alaman tanklarının karaltısı.
20 tane.
Simsiyah.
Koskocaman.
Herbiri kör bir gergedan gibi yürüyor
Öyle acıklı ve korkunç.
Ve aptal bir pehlivan gibi çirkin.
Ve hiç benzemedikleri halde akrebe benziyorlar.
Petelino-garda, siperde 28 insan gördü gelenleri.
Ve yorgun baktılar birbirlerinin yüzüne.
Saatlerce dövüşmüş
Ve az önce bitirmişlerdi işini bir düşman bölüğünün.
Ve yan yana, üst üste kadavra doluydu siperin önü.
Tanklar yaklaşıyordu homurdanarak.
Siperde, kıstı kara üzüm gözlerini Mustafa Sungurbay:
“- Vay anam,” dedi, “vay,
20 tane be.”
Ve yirmi kurda rastlayan bir avcı gibi güldü.
Kloçkof, arkadan atladı sipere,
Bölüğün siyasal komiseriydi,
Komünist,
“- Merhaba çocuklar” dedi.
Ve büyük bir müjde verecekmiş gibi sustu, bekledi.
Bölükte “Diev” diye çağırırlardı onu.
Ukraynalı Bondarenko takmıştı bu adı ona:
Durup dinlenmeden çalışmasından ötürü.
Bir zeytin ağacı gibi verimli,
Bir karınca gibi hamarat,
Ne zaman aşık olur, ne zaman yemek yer, ne zaman uyurdu,
Durup dinlenmeden yoğrulan bir hamurdu
Kloçkof Diev’in kocaman ellerinde hayat.
Siperdekiler sevinçle baktılar Diev’e.
Ayarladı sesini Kloçkof Diev
Ve müjdesini verdi:
“ – Hesapladım çocuklar,
gelenler 20, biz 29:
bir tam sayı yüzde kırkbeş adama
bir tam sayı tank düşüyor.
Biz tanklardan yüzde kırk beş fazlayız.”
Diev hesabında yüzde beş yanıldı yalnız:
29’undan biri korkaktı.
Sipere ilk yaklaşan tankın içinden Alaman:
“ – Teslim olun,” diye bağırınca,
kollarını kaldırıp ayağa kalktı.
Siperde kumandasız bir salvo sesi
Ve korkanın kalkmasıyla düşmesi bir oldu.
Siperde 28 kaldılar.
Kavga dört saat sürdü.
Tankların on dördü
İnsanların yedisi hareketsiz kaldılar.
Kavga kazanılmış gibiydi.
Fakat Kloçkof Diev
30 tank daha gördü.
Geliyorlardı akşam karanlığını yarıp.
Ötekilerden iriydiler.
Balestik, radyo, motor, çelik:
Yirminci yüzyılın bütün teknik hünerlerin taşıdıkları halde
Ortaçağ aletlerine benziyorlardı:
Bir şeyler vardı biçimlerinde falan
İlmi-simyayla, büyüyle filan ilgiliymişler gibi.
Kloçkof Diev sordu siperdekilere:
“- Yeni gelenleri saydınız mı?”
“- hayır.”
“- Ben saydım: 30
Altı tane de eskiden kalan, etti 36.
Biz yirmi biriz.
İnce eleyip sık dokumazsak
Bir adama iki tank düşüyor diyebiliriz.
Ve çekilmek imkanı yok :
Arkamız Moskova.
Yani demek isterim ki…”
Kujenbergünof konuştu :
“-Kucaklaşalım.”
Hepsi biraz şaşırmış baktılar Kujenbergünof’a:
Kujenbergünof insanın canını sıkacak kadar sakin bir adamdı.
Türkü söylemez, şakalaşmaz,
Sorulmadan ağzını açmaz
Ve ancak kendi sularında yaşayan balıklar gibi yaşardı
Kendi içinde gömülü
Tekrarladı Kujenbergünof:
“- Henüz vakit varken, gelin kucaklaşalım.”
Kucaklaştılar…
Yeni gelen tanklar iyice yaklaşmıştı sipere.
Kavga yarım saat sürdü.
Tankların yedi sekizini daha
Ve insanlardan daha on altısını götürdü.
Tükendi cephaneleri insanların,
Bir tek bombaları kaldı elinde Kloçkof Diev’in.
Tükendi cephaneleri insanların,
Fakat insanlar biliyorlardı yenilmezliğini
Namlusu insan yüreği-devin
Beraber yaşanır,
Dövüşülür beraber
Ama herkes kendi payına ölür.
Cephane bitince Kujenbergünof fırlayıp çıktı siperden
Yerden su fışkırır gibi.
Ve kollarını kavuşturup göğsünün üzerinde
Dimdik yürüdü tanklara doğru
“var olmak, yahut var olmamak”
Kujenbergünof bu bahsin dışındaydı
Çünkü boylu boyunca hayatın içindeydi.
Kurşunlar karnını biçtiler.
Mağrur güldü.
Kavuşup kollarını çözmeden büküldü.
Kujenbergünof böyle öldü.
Tutuşmuş yanan bir tankın kapağından
Dışarı çıkmak istiyor üç kişi
Gördü Mustafa Sungurbay
“-Vay anam” dedi “vay…”
Sıyırdı, aldı ağzına bıçağını
Çelikte sevinçle parladı iki ön dişi.
Ve Mustafa telaşsız çıktı siperden
Yerden akan bir su gibi
Ve kaydı bir avcı ustalığıyla emekleyerek.
Tanktakiler bıçaklandılar
Ve yandılar Mustafa Sungurbay’la beraber
Mustafa Sungurbay böyle öldü.
Nikolay Maslenko
Cephane bitince bir avuç kar attı tanklara
Küfretti, bağırdı, alamadı hırsını
Yapıştı elleriyle en yakın tankın zincirine
Ve ezildi altında ağır, çelik paletlerin
Fakat yapıştıkları yerde kaldı bileklerinden kopan parmakları
Çünkü zincir onlara değil
Onlar zincire gömüldü
Nikolay Maslenko böyle öldü.
Kloçkof Diev attı son bombayı,
Tank durdu ve göçtü ve göçerken ateş açtı.
Kloçkof yıkıldı delik deşik
Gözleri yumuşacık örtüldü.
Nefes aldı: Doymuş ve rahat
Ve sanki yüz yaşında
Ve beyaz yatağında öldü
Natarof’tu siperde son sağ kalan
Yaralıydı. Gece bastı, çıktı siperden
Ormana girdi dirseklerinin üstünde sürünerek
Dolaştı kanayarak günlerce
Bağırmıyor, inlemiyor, sesini saklıyordu
Saklıyordu bir emanet gibi onu
Rastladı yoldaşlarına nihayet
Sesini bir soluk gibi devretti onlara
Hikayesini anlattı yirmi sekizlerin
Ve öldü
Natarof böyle öldü.
Nazım Hikmet

No comments:

Post a Comment